21 Ağustos 2013

Göcek tekne gezimiz - Beşinci gün 21.08.2013


Marinada olmamıza ve etrafta kahvaltı edebileceğimz bir çok yer olmasın rağmen kahvaltıyı yine eşsiz bir koyda yapmak istedik. Göcek'e gelmişiz bir kere karada niye vakit geçirelim değil mi? Rotamız 2 mil güneydeki Göcek adası. Marinadan ayrıldık ve 40 dk sonra göcek adasında bir tonoza bağlanarak kıçtan kara olduk. Tonozlar ve karadaki babalar sayesinde hem doğa korunmuş oluyor; hem biz daha az riskli ve kolay bir şekilde bağlanabiliyoruz. Bu yapılan çalışmayı çok beğendiğimi söylemeden edemeyeceğim.

Göcek adasında güzel bir kahvaltı ve elbette denize girmece. Bugün en az üç koy gezeceğiz. Bütün bir günü aynı koyda geçirmek yakışmaz bize :D Aklımızdaki plan at bükünde denize girmek orayı da görmek ve sonrasında boynuz bükünde gecelemek. Göcek adası güzel ama saat 13:00 oldu. Artık yer değiştirmemizin vakti geldi. Her yer değiştirişimizde bıraktığımız koy bende bir burukluk bırakıyordu. Buna karşı bir sonrakinin heyecanı daha ağır basıyor olmalıki yüzler hep gülüyor.



At bükü fazla uzak değil 1,5 mil. Yarım saatte geldik haliyle. Burada tonoz yok demir atacağız. Artık tecrübeliyiz derin suda bile en fazla ikinci denemede tekneyi emniyetli bir şekilde bağlıyoruz. Burada da farklı olmadı. Geldik yerimizi beğendik demiri serdik kıçtan karayı aldık ve teknemizi bağladık. Biz koya girdiğimizde demir aldığını düşündüğümüz bir mega yat ise sonradan anladık; halbuki demir atmaya çalışıyormuş.  Biz işimizi bitirdikten sonrada bir süre daha can çekişti diyebilirim. Elindeki tüm imkanlar ile nihayet bağlanmayı başarabildi.

Birkaç saat daha yüzmece. Funda snorkel ve paletle yine bütün koyu keşfetti. Funda bizim deniz kaşifimiz. Bir de gördüğü şişen nefes alan taşların aslında taş olmadığını ahtapot olduğunu fark edebilse… :D

Saatler 16:09'u gösterdiğinde tekrar "vira demir" dedik. Bu sefer hareketimiz bugünün son koyu olan Boynuz büküne. Boynuz bükünde restaurant var ama biz karada vakit geçirmek istemiyoruz. Varsa yoksa denizde olalım.

Boynuz bükü bir başka harika. Koyun içini şöyle bir kolaçan ettikten sonra güney tarafında güzel bir yeri gözümüze kestirdik. Bu seçimimizi yaparken etrafımızda çok yakın bir mesafede başka tekneler olmamasına da gayret ettik. Malum kimseyi rahatsız etmek veya rahatsız edilmek istemeyiz. Demir atacağımız yer nispeten dışarıya açık olacağından kalomayı fazla fazla sererek kıçtan kara bağlandık.

Bu koyda inanılmaz bir su altı canlılığı vardı. Türü tükenmek üzere olan Orfoz yavruları görmek mutluluk verirken beş adet kalamarın bizimle uzun süre adeta dans edişi, eşsiz bir tecrübeydi.

Deneyimli dalgıç dostumuz Ekin bir ara kayboldu. Bizim kızlara gitmeden önce "Bir saate kadar gelmezsem beni aramaya gelin" demiş. Elbette saat kaçta çıktığına dikkat etmeyen kızlar bir heyecana kapıldılar. Botla aramaya çıkalım o zaman dedim. Botun benzinini kapağını açarak kontrol ettim. Yarım seviye yakıt vardı. Herhalde bize bir tur attırıp getirir diye düşündüm. Yanıldığımı öğrenmem çok zaman almayacaktı. Önce koyun karşısına gittik. Oradan koyun içine doğru yöneldik. Koydan çıkıp güney kısma doğru ilerlerken motor sustu. Bir baktım ki tam takır kuru bakır. Hiç yakıt kalmamış. Heyecanla çıkarken türekleride almadık. Rüzgar da yok dalga da hiçbir yere gitmiyoruz. Bari atlayıp yüzeyim tekneden kürekleri alıp geri yüzeyim diye düşündüm. Tam o sırada bizi gören bir amcamız yardıma yetişti. Kendi ufak sandalıyla bizi kürek çeke çeke tekneye kadar geri götürdü. Haliyle yola giderken bir hayat derside aldık ama moralleri bozacak bir durum yok. Tekneye geldiğimizde bizim tayfa da az dalga geçmedi. Ama olur böyle vakalar :P

Sonraki yazı: Altıncı gün




0 comments :